Bir zamanlar, Konya'da Mevlana'nın türbesinin yakınlarında yaşayan Hasan adında bir genç vardı. Hasan, Mevlana'nın öğretilerine büyük bir hayranlık duyuyordu ve bir gün semazen olma hayaliyle yaşıyordu. Onun en büyük isteği, dervişlerin arasında yer alıp sema yaparak Allah'a olan sevgisini ifade etmekti. Hasan her gün Mevlana'nın türbesine gider, oradaki dervişlerin sema ayinlerini izlerdi. Bir gün, dervişlerden biri Hasan'ın ilgisini fark etti ve ona yaklaşıp sordu: "Evlat, senin bu kadar meraklı olmanın sebebi nedir?" Hasan, heyecanla cevap verdi: "Efendim, ben de bir gün sizin gibi semazen olmak istiyorum. Sema yaparak Allah'a yaklaşmak, onun sevgisini hissetmek istiyorum." Derviş, Hasan'ın kararlılığını görünce ona yardım etmeye karar verdi. "O halde, yarın sabah buraya gel. Sana sema öğretmeye başlayacağım," dedi. Hasan, ertesi sabah büyük bir heyecanla türbeye geldi. Derviş, ona semanın temel adımlarını ve hareketlerini öğretti. Hasan, her gün düzenli olarak çalıştı, sabırla ve büyük bir istekle öğrendiklerini pratiğe döktü. Aylar geçti ve Hasan artık bir semazen olmuştu. İlk kez halka açık bir sema ayininde yer alacağı gün gelmişti. Hasan, beyaz tennuresini giydi, başına sikke taktı ve kalbinde büyük bir huzurla semaya başladı. Dönmeye başladığında, adeta zaman durmuş, dünya sadece Allah'ın sevgisiyle dolmuştu. O gün, Hasan'ın hayali gerçekleşmişti. Artık o, Allah'a olan sevgisini sema ile ifade eden bir semazen olmuştu. Onun bu yolculuğu, sabrın ve inancın gücünü gösteriyordu. Ve böylece Hasan, Konya'nın en saygıdeğer semazenlerinden biri olarak yaşamını sürdürdü, Mevlana'nın öğretilerini ve sema aşkını yeni nesillere aktardı.